Müziğin En İyi 6 Şehri

Yıllar önce şehirlerin kendine özgü karakterleri vardı. Bugün ise her şey her yerde bulunabiliyor ve Avrupalı olsun, Amerikalı olsun istediğiniz bir şey diğer şehirlerde bulunmazsa internette bulunuyor. Bir şey hariç; müzik.

Müziğin kökeni çok derinlere uzanıyor fakat uzaklara gitmiyor. Berlin’den San Francisco’ya bir çok şehir hayat verdiği müzik türlerini bugün hala sağlam bir şekilde canlı tutuyor. Kazaklar, laptoplar ve dondurulmuş yoğurtlar sınırları aşmış ve diğer ülkelere seyahat etmiş olabilir ama jazz, blues, folk müziği ve hatta house müzik bile en çok doğduğu şehirlerde en orijinal halinde duruyor.

İşte size geçmişte müzik devrimlerine hayat veren 6 ABD ve Avrupa şehri ve oralarda bulabileceğiniz en geleneksel müzik kulüpleri.

NEW YORK // 1940’lar

Jazz

ESKİDEN // New York’un 1940’lı yıllarında jazz müzik balo salonlarından kulüplere doğru aktığında dinleyiciler de oturup canlı müziğin zevkine varmaya başladılar. Toplu taşımanın yaygın hale gelmesiyle de New York’un beyazları, siyahilerin yaşadığı Harlem’e seyahat edip bölgenin kulüplerini ve kayıt stüdyolarını sık sık ziyaret etmeye başlayabildiler. 1940’lı yılların sonuna doğru jazz müzik şarkıcıları Dizzy Gillespie, Charlie Parker, Thelonious Monk, Bud Powell ve Lee Konitz gibi isimler bugün New York kulüplerinde duyacağınız müziklerin temelini attılar.

ŞİMDİ // O yıllarda müzik kulüpleri geç saatlerin en güzel zamanlar olduğu Greenwich Village etrafında konuşlanmışlardı. Bugün ise canlı jazz müzik şehrin her tarafında bulunabiliyor. Bugün Blue Note, the Village Vanguard, the Cornelia Street Cafe, Smalls, Birdland, the Jazz Standard, Dizzy’s Coca-Cola,KO +0.35% Iridium, Smoke ve Minton’s gibi yerler Harlem’de müziğin başlıca mekanları olarak biliniyor.

[image]

Jazz Club Jury

Bugün Village Vanguard

MEMPHIS // 1950’ler

Beale caddesi’nde B.B. King’s

Blues, Rock ve Soul müzik

ESKİDEN // Memphis her zaman için bir müzik mekanı olarak dikkat çekti. 1950’li yılların ilk dönemlerinde keşfedilmek isteyen artistlerin uğrak yeri olan bölgede B.B. King, Elvis Presley ve Jerry Lee Lewis gibi isimler kayıtlarını yapmaya başladı. Daha sonra ise Stax Label gibi kayıt şirketleri büyük müzisyenleri piyasaya sunmaya başladı.

[image]

ZUMA Press, Inc. / Alamy

‘Blind Mississippi’den Morris Cummings 2010’da B.B. King’i canlandırırken.

ŞİMDİ // Memphis’te müziğin büyük çoğunluğu 1950’li yıllarda Beale Street’te duyulabiliyordu. Bugün ise kulüpler şehrin her tarafına yayılmış durumda ve genellikle blues veya Stax’tan ilhamı almış R&B performanslarına ev sahipliği yapıyor. Bunların hepsini Buccaneer Lounge, Bar DKDC ve Tone Cafe’de bulabilirsiniz. Beale Caddesi’ne giderseniz eğer en uğrak mekanlar Tap Room, Rum Boogie Cafe, Mr. Handy’s Blues Hall, B.B. King’s ve Blues City Cafe.

SAN FRANCISCO // 1960’lar

Folk, Rock ve Latin müzik

[image]
The Filmore

ESKİDEN // 1950’li yılların ortasında Beats şairleri folk müzik artistlerini San Francisco’ya çekerken, 1967 yazında Haight-Ashbury hippiler, üniversite öğrencileri ve bohem bir hayat sürmek isteyen müzisyenlerle dolup taşıyordu. Kahve mekanları hem akustik artistler hem de rock müzik sanatçılarıyla dolarken, bunların en önde gelenleri the Grateful Dead, Jefferson Airplane ve Santana oldu.

ŞİMDİ // O yıllarda geliştirilen müzik stilleri hayatta kalmayı başardı. Modern folk müzik San Francisco Folk Music Club’da dinlenebilir. Latin dans müziği Cafe Cocomo, Cesar’s Latin Palace ve El Valenciano gibi yerlerde dinlenir. Ve her ne kadar Fillmore Auditorium hala rock konserlerine ev sahipliği yapmaya devam etse de Harlow’s, the Chapel, ve the Great American Music Hall’da da kaliteli müzik bulabilirsiniz.

[image]

Axel Affeldt

Açıldıktan 2 hafta sonra Berlin’de SO36

BERLİN // 1970’ler

Krautrock

ESKİDEN // Punk hareketinin 1974’te New York’ta başlamasının birkaç yıl sonrasında Sex Pistols ve Clash gibi gruplar Avrupa’yı turlamaya başlarken, birçok grup ayrıca Batı Berlin’de konserler verdi. Şehirde o zamanlar hala ayakta duran Berlin Duvarı ve bar kapanma saatlerinin olmamasıyla punk müzik için Berlin adeta bir cennet haline gelmişti. Batı Berlin’in ilham verdiği en önemli sanatçılar arasında Brian Eno, Nick Cave, Iggy Pop ve David Bowie bulunuyor.

[image]

Montecruz Foto

Brezilyalı metal grubu Sepultura SO36’da canlı

ŞİMDİ // 1970’li yıllarda SO36, Park ve Junle gibi gruplar Kreuzberg bölgesinde denemeler yaptı. O zamanlar bölünmüş olan Kreuzberg bugün Freidrichshain bölgesiyle tekrar birleşti ve Krautrock müziğin merkezi olmaya devam etti. SO36 hala açık ve hizmet veriyor ama onun yanında Wid at Heart, Jail, Cortina Bob, Dazzle, Auster Club, C-Club ve the Magnet Club da gidilebilecek yerler arasında.

[image]

Dave Hogan/Hulton Archive/Getty Images

1986’da Brixton Academy’de Andrew Ridgeley ve George Michael

LONDRA // 1980’ler

ESKİDEN // Nasıl punk ve disco müzik 1981’de solmaya başladıysa, aynı dönemde ABD’de MTV kuruldu ve neredeyse bir gecede müziği değişime uğrattı. Grupların artık güçlü ve modayı yansıtan kliplere ihtiyacı vardı. Britanya’nın Spandau Ballet, Culture Club, Human League ve Duran Duran gibi grupları bunun için en iyi pozisyona kendilerini yerleştirmişlerdi ve geleneksel müzik anlayışına meydan okuyorlardı. Bugün ise indie-pop canlanışı yeniden yolda ve kendisini indie-rock, elektronik müzik ve pop müzikle tekrar birleştirerek yeni bir alan oluşturuyor.

[image]

tierney photography

Brixton Academy

ŞİMDİ // Bu yeni müzik akımı 1979 ve 1981 yılları arasında Billy’s ve Blitz’te kendini gelişime uğrattı. The xx ve Laurel bu yeni oluşumun ortaya çıkardığı ürünler. Yükselişe geçen ve kendini göstermeye çalışan gruplar Brixton’da O2 Academy, the Shacklewell Arms, the Roxy, 606 Club, Barfly, the Dublin Castle, the Lexington, the Garage, the Forum ve the Borderline kulüplerinde bulunabilir.

[image]

Thierry Beauvir

Le Batofar adlı klüp.

PARİS // 1990’lar

French House

ESKİDEN // Daft Punk birçok kişinin düşündüğünden daha retro aslında. Grammy ödülü kazanan grup 1990’lı yılların sonunda ön plana çıkmaya başladı ve bu yıl da tam grubun Fransız dokunuşuna öncülük ettiği dönem. 1990’lı yıllarda Parisli müzisyenler ve prodüktörler disco müziği elektronik müzik örnekleriyle birleştirmeye başladı ve St. Germain, Stardust ve Air yeni geliştirdikleri müzik tarzlarıyla kendilerini gösterdi.

ŞİMDİ // 1990’lı yılların sonuna doğru Paris’in en önde gelen kulüplerinden bir tanesi Le Batofar olmuştu. Bugün hala hizmet veriyor Le Batofar. DJ’lerin bans notalarını ve elektronik sesleri birleştirmesi hala Fransız DJ’ler David Guetta, Madeon, Sebastien Leger ve Justice gibileri arasında bir sanat tarzı. Paris’te bu tür müziğin en iyileri Rex Club, La Locomotive, Social Club, Mix Club, Le Trabendo, Le Rouge, Les Bains ve Nouveau Casino’da bulunabilir.

Kaynak: WSJ

Çok Gezen Çok Tozan, Az Biraz Deli, Biraz da Yazan Çizen, Ucundan Web Tasarımcısı, Çılgın bi Proje Canavarı, Aa Unutmadan Az Buçuk da Fotoğrafçı.

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

uzakrota_logo - Kopya

Uzakrota Travel Summit is connecting the biggest companies with the brightest minds and professionals of the travel industry around the world.

Let’s Do It Together

Get subscribed today!