Torosların Kibar Kızı Kybira

Yazarımız Asil S. Tunçer, Kbyra Antik Kenti izlenimlerini aktarıyor. Hem mutlaka görülmesi gereken güzelliklerini tanıtıyor hem de eksiklikler konusunda yetkilileri uyarıyor..Mutlaka okuyunuz..

Denizli’den Antalya’ya giderken Acıpayam’dan geçerseniz çevrenize daha dikkatli bakın. Mümkünse arabayı siz kullanmayın; yanınızda varsa birisi, bırakın o kullansın, siz de etrafı seyredin ve resim çekin. Hatta camınızı indirip içinize Acıpayam’ın o güzel, temiz havasını çekin.

Burası ülkemizin en güzel yeşiline ve bereketli toprağına sahip yerleşimlerden birisidir. Buradan itibaren Gölhisar’a kadar muazzam güzellikte yeşile doymuş ova ve yaylardan bir de yeşile gömülmüş evlerin kümelendiği kasaba ve beldelerden geçersiniz.

Acıpayam’da durun ve pastanelerden birine dalın. Kendinize bir tatlı ısmarlayın. Tulumba tatlısı mesela. Üstüne de çay. Sonra doğru Gölhisar’a. Doğru bildiniz… Nerde bir hisar sözü varsa orda arkeoloji ve tarih vardır. Burada da ezber değişmez. Bu hafta Kibyra’dayım. Fahri Işık Hoca’ma söz verdim; son kazılardan sonra neler ortaya çıktı ve ne bulundu onları görmeye, yerinde incelemeye karar verdim.

En son 2006 ydı galiba. Fahri ve Havva Hocalar kazılara henüz başlamamışlardı. Torosların bu kibar kızını şöyle bir uzaktan göz ucuyla görmüştüm. 6 yıl olmuş ve bizim kibar kızımız Kibyra büyümüş serpilmiş. Güzelliğinin namını duyduk; dedim bir daha gidip bir görelim. Bu ziyaret için en uygun ayların Nisan-Mayıs ve Haziran olduğunu söylemeliyim. Nisan biraz serin ve yağmurlu, Mayıs değişken, Haziran ise daha ılık ve daha güneşlidir. Akrep ve az da olsa yılan korkunuz varsa Temmuza kalmayın derim.

Burdur gerçekten nasıl antikçağın da önemli yerleşim alanlarından biri oldu; nasıl Hacılar verimli toprakları ve uygun iklim koşullarıyla insanlığa ilk kucak açan yerleşimlerden biri oldu; bugün de Anadolu’nun küçük bir kenti olan Burdur ve çevresi, antik coğrafyadaki adıyla Pisidia ve günümüz coğrafyasında Göller Bölgesi olarak 9.000 yıldır kesintisiz iskan görmekte.

Sarp dağların çevrelediği geniş ve sulak ovalarıyla Burdur’un Gölhisar İlçesi’nin hemen kuzeybatı kenarındaki tepelerde konumlanan Kibyra antik kenti, antik dönemde Likya, Karya, Pisidya ve Frigya kültür bölgelerinin kesişme noktasında; kuzeyi güneye ve doğuyu batıya bağlayan ticaret yollarının tam merkezinde konuşlanmıştı. Bugün de modern yerleşim olarak Gölhisar, Antalya – Denizli ve Burdur – Fethiye karayollarının birleştiği kavşak noktadır.

Kibyra antik kenti, İzmir’den gelecekler için yaklaşık 350 km, Burdur’a 120 km, Denizli’ye aşağı yukarı 100 km, Antalya’ya 135 km ve Fethiye’ye 110 km mesafede. Adının anlamı henüz kesin olarak bilinemese de Kibyra, bana göre Kibar Kübra’dır. İlkokul 1. ya da 2.sınıfta utangaç, çekingen ve kibar mı kibar bir kızcağız vardı; Kübra. Kibyra bana o Kübra’yı hatırlattı. Kibyra 2006 yılına kadar Burdur Müzesi tarafından daha sonra da Kültür Bakanlığı’nın sağladığı ödeneğe ilaveten Gölhisar Kaymakamlığı ve yine Gölhisar Belediyesi’nin destekleriyle, 2006 yılından bu yana yine Burdur Müzesi başkanlığında Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof Dr. Fahri Işık ve Prof. Dr. Havva Işık hocalarımız tarafından kazılmakta.

Kentin adının Lidya dilinden ya da Luwi dilinden yani yerel bir dil olduğu ama Helen ağzına uydurularak Kibyra şeklini aldığı kesindir. (Bak göreceksiniz bu kentin adı benin dediğim gibi bir şey olacak ilerde). Tıpkı Anadolu’daki birçok kent adında olduğu üzere, yakın çevresindeki Bubon (İbecik), Balboura (Dirmil) gibi Kibyra sözcüğü de Helencede bir anlam taşımaz. Ortak kanı, sözcüğün Geç Tunç Çağı’ndan itibaren Batı ve Güneybatı Anadolu’da yaygın olarak kullanılan Eski Anadolu budunlarından Luwi halklarının konuştuğu dile ait olduğudur.

Amasyalı gezgin Strabon’a göre Kibyralılar aslen Lidyalı olup buradan göç ederek Kabalis bölgesine gelerek yörede etkinlik kurup burada oturan Pisidialıları ve diğer halkları boyundurukları altına aldılar. Çok geçmeden yerleşim alanlarını değiştirerek çevresi 100 stadia’ya (100×185=18.500 m) ulaşan bir kent kurdular. Kentte ve çevrede yaşayan farklı topluluklardan dolayı bölgede Lidce, Solymce, Pisidce ve Helence olmak üzere dört farklı dil konuşulmaktaydı. Strabon’un kentin taşınmasıyla ilgili verdiği detaylar Kibyra’ya yaklaşık 18 km uzaklıktaki Uylupınar antik yerleşmesindeki ele geçen arkeolojik bulgularla da desteklenmektedir. Bu yerleşim, Kibyralıların, olasılıkla M.Ö.4.-3.yy’larda, bugün görülebilen kentlerine taşınmadan önce yerleştikleri alandı. Kibyra ana kenti birbirinden derin yarlarla ayrılan hakim üç tepelik üzerinde oturmakta. Konuşlandığı tepeden aşağıya bakıldığında enfes bir manzara ayaklarınızın altına serilmekte. İnsan burada herhalde ihtiyarlamaz. Yoksa Fahri ve Havva Hocaların yaşlanmamalarının sırrı Kibyra’mı?

Kentin bugün görülebilen tüm mimari kalıntıları Roma Dönemi’ne aittir. M.S.23 yılında meydana gelen büyük bir deprem sonucunda yerle bir olan kente; o zamanki Roma İmparatoru Tiberius 5 yıl için vergi affı getirmiş, ayrıca para yardımında da bulunmuştur. Böylelikle kent yeniden inşa edilebilmiş ve Kibyralılar imparatora olan minnettarlıklarını kentlerinin adını “Caesarea Kibyra ” yani “Sezar’ın (Kenti) veya Sezar’ın Kibyrası ” olarak değiştirmişlerdir. Bugün de Gölhisar ve çevresi 1. Derece deprem bölgesidir. İstanbul Teknik ve Eskişehir Osman Gazi Üniversitelerinden iki farklı uzman jeolog grubu, kazı ekibi bünyesinde, deprem fay hatları üzerine araştırmalar yapmaktadır. Zira çok belirgin bir fay kırığı tam stadyumun güney duvarının altından geçmektedir.

Kente vardığımda beni Arkeologlar Osman Aydın ve Sağdıç Arabacı karşıladılar. Osman Dokuz Eylül Arkeoloji’den mezun ama hala memleketi Fethiye ağzını bırakmamış. Son derece cana yakın ve konuksever iki arkeologla stadyum ve agorayı geziyorum. Daha sonra Sağdıç kazı alanı stadyuma işçilerin yanına dönmek zorunda kalıyor ve Osman’la Bouleterion(Meclis Binası)’na doğru yürümeye devam ediyoruz. Arkamızda da birbiriyle şakalaşan gülüşen gençler. Bunla kim deyince Osman bana ilçedeki yüksekokul öğrencileri olduğunu, sosyal yaşamı gelişmemiş Gölhisar’da yapacak bir şey bulamadıklarından kızlı-oğlanlı buraya gezmeye, dolaşmaya geldiklerini söylüyor. Demek ki aşağılarda gördüğüm bira şişeleri buna delaletti.

Sağa sola tırmanıp resim çektiren gençlerden gözümü alamıyorum. Burası böyle gençlik parkı gibi flört edenlerin, bira içenlerin mekanı olmamalı. Günışığına çıkarılmış künklerin üzerlerinde gezilip kırılmasına neden olunmak da ayrı bir arkeoloji ve tarihe yapılan saygızılık. Osman’a soruyorum korunma sağlanmıyor mu diye? Aşağıdan bize doğru yürüyen iki adamı gösteriyor. Bizim tur otobüslerinin şoförlerine benzeyen iki bey bize yaklaşıyor; kendilerinin bekçi olduklarını öğreniyorum. Ellerinde ne bir cop ne bir tek kırma yani caydırıcılık namına hiçbir şey yok. Bekçi demek için şahit lazım.

İyice yanımıza geldiklerinde selamlaşıyoruz. Sahiden de bu adamların bekçi olmaları mümkün değil çünkü üzerlerindeki kıyafetten ellerindeki malzemeye kadar bekçi olmalarına dair hiçbir işaret yok gariplerde. İnsan bunlara bir kıyafet giydirir, ellerine bir cop, bellerine bir fener ve omuzlarına bir tek kırma tüfek verir. Bu adamlara bakınca giydiğim tur kıyafetleriyle ben daha bekçi duruyorum inanın. Bu anlayışla buraları nasıl koruyacaksınız?

Çok geçmeden ilerde yerde bir kadın kombinezonu ve (affedersiniz) sutyeni görüyorum. Yakınında içki şişeleri. Demek ki burada türlü durumlar var. İnanılması güç ama gerçek. Bekçilerden biri daha sonra bana buraya arabayla kız getiren bir genci uyardığını ve kendisinden “sen kim oluyorsun, bana bekçi kartını göster ” şeklinde tepki gördüğünü anlatıyor. “Aşağıya kulübeye gidelim sana kartımı da silahımı da göstereyim ” deyince genç kendisine diklenmekten vazgeçmiş, bekçinin blöfünü görmemiş ama görebilirdi de…

Kibyra kentinin meclis binasını görmelisiniz. Kazılmadan önce üst kısmındaki yedi kemerden ötürü halk buraya “Yedi Delik ” demekteymiş. Gerçektende müthiş bir kazı sonrası toprak altından koskoca bu meclis binası ortaya çıkmış. Anadolu’nun en büyük ve en korunmuş meclis binası burada. Fahri Hocam söylemişti de ama bu kadarını zihnimde canlandıramamıştım. Mozaikleri göremesem de gördüklerim -şimdilik daha çok şey çıkacak eminim- bana yetti. Gördüğüm ilgi ve sıcaklığa, misafirperverliğe hayran kadım. Burada çok iyi bir ekip var ve işlerini çok seviyorlar. Para, pul, maaş onların kaygısı değil. Tek dertleri biran önce kazıları tamamlamak ve ortaya çıkan eserlerin envanterini yapmak ve korunmalarını sağlamak.

En yakın zamanda tekrar Kibyra’ya gitmek istiyorum. Hem ortaya çıkarılan yeni ne var onu görmek hem de özverileriyle, işlerini sevmeleriyle kendilerine hayran olduğum Kibyra kazı ekibini ziyaret etmek istiyorum. Uzunca bir turdan sonra kazı evinde içtiğim çayı tekrar içmek istiyorum. Hatta elimden gelirse bir iki kürek ben de sallamak ve moloz taşımak. Hem Acemhöyük’ten sonra paslarımı da atmış olurum.

Bekle beni kibar kız Kibyra…

Kaynak: Turizmhaberleri.com

Çok Gezen Çok Tozan, Az Biraz Deli, Biraz da Yazan Çizen, Ucundan Web Tasarımcısı, Çılgın bi Proje Canavarı, Aa Unutmadan Az Buçuk da Fotoğrafçı.

1 Comment

  • KYBİRA hakkında yazdığınız yazıyı okudum hem mutlu oldum hemde yöremiz halkının ve özellikle eğitimli gençlerin bu tür alanların kıymetini bilmemesinden üzüntü duydum bu uyarılarınızı Gölhisar lı birisi olarak en kısa sürede yetkililere iletiyorum merci

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

uzakrota_logo - Kopya

Uzakrota Travel Summit is connecting the biggest companies with the brightest minds and professionals of the travel industry around the world.

Let’s Do It Together

Get subscribed today!