Sezen Yavuz’un Simi Adası İzlenimleri

Kos’tan kalkan feribotumuz Dodekanissos Express, Symi Limanı’na yaklaşırken heyecanlanmaya başlamıştım. Bugüne kadar Symi hakkında güzel şeyler okumuştum ve imrendirici fotoğraflar görmüştüm. Adaya indiğimde hepsinin yetersiz kaldığını anladım. Symi, bugüne kadar gezdiğim Yunan Adaları’nın içinde en büyüleyici olanıydı. Hepsinin dokusu, tadı apayrı ama Symi’ye defalarca gitmeye değer doğrusu.

Kartpostal güzelliğindeki Symi bütün övgüleri hak ediyor ama bu yazıda özellikle bahsetmek istediğim birileri var. Apart otellerinde kaldığımız sıcacık, içten ve samimi otel sahiplerimiz. Kaldığımız süre boyunca ilgilerini, ikramlarını hiç eksik etmediler. Bir aile işletmesi olması özelliğinin ve özellikle Angelanın elinin değdiğinin her detayda belli olduğunu söylemek isterim. Giderseniz bizim selamımızı da iletin lütfen.

Odyssia Apartments, limandan adanın kuzeyine doğru (limandan indikten sonra adanın sağ tarafına doğru) 10 dakika yürüme mesafesinde. 2 odadan oluşan apart otelimizde aradığımız her şey mevcuttu. Temizlik malzemesinden, bulaşık deterjanına hatta süngerine kadar. Sade döşenmiş, sevimli odamızın en güzel yeri minik balkonuydu. Üçüncü kişinin zor oturabildiği balkonun manzarasını kelimelerle anlatmak zor aslında. Hareketli Symi Limanını olduğu gibi gören balkonumuz tam seyirlikti. Oda için çıktığımız yokuşa biraz söylenmiştik ama manzara buradan çok daha güzeldi. Denize sıfır pozisyonda olan apart otelimizin yakınına demirleyen tekneleri balkonumuzdan izlemek çok keyifliydi. Güneş batarken oluşan kızıllık Symi’ye çok yakışıyor. Gündüz renk renk evler içinizi ısıtırken, geceleri de ışıl ışıl halini izlemekten kendinizi alamıyorsunuz.

Limanda denize girmek pek mümkün değil maalesef. Aslında birkaç yıla kadar giriliyormuş ama otel sahiplerimiz, denizin tekneler yüzünden eskisi kadar temiz olmadığını söyledi. Benim de hevesim kursağımda kaldı açıkçası. Meis Adası’nda limanda denize girmiş ve çok keyif almıştım. Özellikle bizim kaldığımız otele 2-3 dakika yürüme mesafesinde bir plaj bulunuyor. Nos beach bunaldığınızda ve yoğun geçen günün akşamüzerinde kurtarıcı olabilir.İçinde tavernası da mevcut.

Bunun dışında günübirlik olarak tercih edebileceğiniz birkaç alternatif zaten var. Biz araba kiraladığımız bir günümüzde adanın uzağında kalan Panormitis manastırı ve Marathounda beache gitmeye karar verdik. Adanın arabayla ulaşılan nadir yerleri bunlar zaten. Yamaç kayalıklara yapılmış yolu arabayla tırmanırken manzaradan elbette büyülendik.

Ancak dik yamaçlar ara ara da tedirgin etti açıkçası. Yol dar fakat gözünüzü korkutmak istemem, malum bayanlar bu konularda biraz daha temkinli olabiliyor. Çorak yollarda ilerlerken birden ormanın ortasında buluverdik kendimizi ve çok şaşırdık. Symi’nin güneyine doğru bildiğiniz ormanla karşılaşıyorsunuz. Derken yol kıyıya doğru uzanıyor ve yine masmavi deniz karşılıyor.

Panormitis Yunanlılar için çok önemli bir yer. Önemi, Panormitis Manastırı. Her yıl dünyanın dört bir tarafından gelen hacılar bu manastırı ziyaret ediyorlar. Üstelik manastırın yanındaki küçük odalarda ücretsiz olarak konaklayıp, ayinlere katılabiliyorlar.

Manastırı ziyaret ettikten sonra rotamız hemen yakındaki Marathounda Plajı oldu. Bulduğumuz bir ağacın gölgesine şezlonglarımızı çekiverdik. Plaj tenha olmasına rağmen her türlü donanıma sahipti. Hemen yanındaki restoranda harika yemekler yedik. Deniz ayakkabılarımız olduğu için çakıl taşları hiç rahatsız etmedi. Yalnız etraf keçi kaynıyordu ve bu hayvanlar iyice evcilleşmişti. Çakıl taşlarında koşarken çıkardıkları takır tukur seslerden yaklaştıklarını hemen anlıyorduk. Yemek yerken de hiç yalnız bırakmadılar. Burunlarını uzattıkları ufak çit aralığında çok sevimli görünüyorlardı.

Marathounda’da deniz muhteşemdi. Mutlaka bir gününüzü ayırmalısınız. Hem Symi kalabalığından uzaklaşacaksınız, hem de maksimum dinlenme vaad ediyorum size. Harika restoranındaki yemekler de cabası. Papillon aterina denen çıtır çıtır tavada kızarmış gümüş balıklarını çok beğendi. Yunan Adaları’na gelmişim, tavuk mu yerim demeyin. Böyle bir tavuk şişi (chicken souvlaki) daha önce yememişsinizdir, inanın bana. Yan masalara gelen deniz ürünlü makarna da çok güzel görünüyordu; ama tıka basa doymuştuk.

Gittiğimiz plajlardan bir diğeri Agia Marina Beach. Symi Limanından her gün belli saatlerde farklı plajlara gezi tekneleri ile ulaşabiliyorsunuz. Seçtiğiniz plaja tekne sizi götürüyor ve istediğiniz saatte tekrar geri alıyor. İstediğiniz saat derken kişiye özel değil tabi. Örneğin öğlen saat 11, 12 gibi gidip; dönüşte de 4,5 veya 6’da dönen teknelerden birini tercih edebilirsiniz. Sistem çok kolay. Agia Marina plajı turkuaz rengi deniziyle meşhur. Kıyıdan biraz açıldıktan sonra derinler kum kaplı olacak ki denizin rengi birden değişiyor gerçekten. Havuzda yüzüyormuşsunuz gibi bir his. Biraz daha açılırsanız ilerideki küçük ada parçasında bulunan kiliseyi ziyaret edebilirsiniz. Biz gittik tabi. Kilisenin önüne oturacak yerler de yapmışlar. Biraz sohbet, biraz dinlenme derken tekrar cup denize. Adada şezlong ve şemsiyeye 5-6 euro gibi bir şey ödüyorsunuz ki ülkemiz plajlarını düşünürseniz çok makul. Agia Marina plajında da restoran mevcut; fakat biz denemedik.

Adada seyirlik bir aktivite yapmak isterseniz Kali Strata adı verilen merdivenlerinden (The Good Steps ) yürüyerek merkeze kadar inmek bence keyifli. Tabi kendine güvenenler yukarı doğru da tırmanabilir. Biz bir akşamüzeri merdivenlerin başladığı nokta olan Symi Köyüne kadar taksiyle gittik. İnerken hem yorulmadık hem de güneş etkisini iyice yitirmişti. Hoş manzaralarla, eski evlerle, renkli panjurlarla ve kim bilir ne hoş sürprizlerle karşılaşacaksınız.

Sıra geldi akşam yemeğine. Symi’de yemek yemek denince akla, Türklerin adeta akın ettiği Manos Restaurant geliyor. Sürekli koşturan Manos’u biz gazetelerden ve birkaç televizyon programından tanıyorduk. İlginç bir karakter Manos. Az çok bildiği Türkçesiyle karşılıyor sizi. Sempatik ama yanında çalışanlara Allah kolaylık versin dedirtecek cinsten. Sürekli bağırıyor ve kimse bu durumu yadırgamıyor. Her şey iyi hizmet için. Açıkçası meşhur olan yerlere gitmekle ilgili bir çekincem vardır. Oluşan popülarite ile kalitelerini düşürebilecekleri endişesini duyarım. Manos bu ünü sonuna kadar hak ediyormuş. Deniz ürünlerinin lezzeti harika. Ufak dokunuşlarla bildiğimiz lezzetinin de ötesine geçmiş. Sistem de oldukça farklı. Masaya oturduğunuzda Manos yanınıza geliyor ve açıklıyor. Burada menü yok. Ara sıcaklar şeklinde siz tabaklardakileri bitirdikçe sırasıyla yeni bir deniz ürünü geliyor masaya. O bitiyor, bir diğeri geliyor. Yalnız bir kural var. Doyduğunuzda, yani daha fazla deniz ürünü yiyemeyeceğinizi düşündüğünüzde garsona yeter diyorsunuz. Siz yeter dedikten sonra sofraya mutfakta çoktan hazırlanmış olan son bir deniz ürünü tabağı daha geliyor ve artık bu tabakla yemeğinizi sonlandırmış oluyorsunuz. Yediğimiz iştah kabartıcı şeylere diğer restoranda ödediklerimizden biraz daha fazla ödedik, ama sonuç kesinlikle tatmin ediciydi. Restoranın bir bölümü fotoğraflara ayrılmış. Manos’da yemek yiyen ve çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu dünyanın dört bir yanından artistler var. Sezen Aksu’dan, Kenan Doğulu’ya, Leman Sam’dan, Erol Evgin’e ve Sex and the City oyuncularına kadar. Hatta bizim gibi şanslıysanız masaların çoğunu Türklerin oluşturduğu restoranda canlı canlı bir ünlüyle de karşılaşabilirsiniz. Çeşitli adalarda düzenlenen yat yarışlarına ekibiyle katılan Nasuh Mahruki de o gece oradaydı.

IMG_1481

Akşam yemeği için önerebileceğim bir diğer restoran Mythos. Manos Restaurant kadar çok şey yazmamamın nedeni kesinlikle onun kadar iyi olmadığından değil. Hatta belki daha bile iddialı. Aşçı ve garson kardeşler. Kasada da eşleri duruyor. Hem samimiyetlerini hissediyorsunuz hem de profesyonelliklerini. İkisini bir arada görmek çok mümkün olmuyor maalesef. Bu sertifikalı restorana mutlaka yolunuzu düşürün ve pesto sosun karidese ne kadar farklı bir lezzet kattığını bizzat deneyin.

P.S. papillonun notu: Simi şimdiye kadar gördüğümüz Yunan Adaları içinde kesinlikle en özeli diyebilirim. Özellikle mimarisi muhteşem. İnsana doyumsuz bir görsel ziyafet sunuyor. Adalar listesinde ilk üçü hakediyor. Mutlaka yolunuzu düşürün diyorum ve sizleri Simi fotolarıyla başbaşa bırakıyorum.

 

Kaynak: Dünyayı Gezmek

Çok Gezen Çok Tozan, Az Biraz Deli, Biraz da Yazan Çizen, Ucundan Web Tasarımcısı, Çılgın bi Proje Canavarı, Aa Unutmadan Az Buçuk da Fotoğrafçı.

1 Comment

  • Kıymetli Sezen bey,
    ‘Simi Adası İzlenimleri’başlıklı yazınızı bir az önce okudum.Gerçekten son derece emek verilmiş, özen le yazılmış bir tanıtıcı yazı.Yazıyı okuduktan sonra,bu adaya gitmek arzum daha da arttı ve gezilecek yerler listesine aldım.Şimdiye kadar yaklaşık 50’ye yakın ülkeyi ve bu ülkelerde önde gelen kentleri kasabaları gezdim.O ülkeleri gezmeden önce de bu ve benzeri yazıları mutlaka okurum.Ancak sizin yazınız gerçekten diğerlerinden çok farklı.Bu arada adaya nasıl ulaşılablir ve genel fiyat politikarı ile de bilgiler eklemeniz gitmeyi düşünenlerin planlarını yapmakta daha da kolaylık sağlayacaktır.
    Bu vesile ile yeni yılınızı kutları.
    Selam ,saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
    Dr.Ülkü Varlık
    Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Uzmanı

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

uzakrota_logo - Kopya

Uzakrota Travel Summit is connecting the biggest companies with the brightest minds and professionals of the travel industry around the world.

Let’s Do It Together

Get subscribed today!